Feb 24, 2009

Mutluluk



Toplum, özellikle de bizim toplumumuz, bizim sürekli mutlu olmamız için sebepler koyar önümüze. Bebeklikten, yaşlılığa kadar hepimizin hayalleri vardır, birçoğuna ulaşır, bunun en az on katına ulaşamayız. Nitekim, toplum, bilerek ve isteyerek ulaşmamızı engeller hayallerimizin hepsine. Ortada kurulu bir düzen, evrensel bir komplo olduğunu farketmememiz için çabalayan insanlarla, tabularla doludur etrafımız.
 
Hayatı daha karmaşık hale getirmekten başka hiç bir şeye yaramayan bir çok konuda kusursuzluk ararken toplumlar, tek ve nihai amaç olması gereken “mutluluk” konusunda “birçok küçük mutluluğa sahip olmak, büyük mutluluğu bekleyerek ölmekten iyidir” yalanını döndürürler etrafımızda. 

Hayatta tam anlamıyla mutlu olan bir insan görmeniz çok zordur. Eğer bir kaç kişiyi görürseniz bile emin olun ki onların da içinde en az sizde olduğu kadar çok sıkıntı vardır. Ben tam anlamıyla mutluyum diyen tanıştığım bir insanı anlatayım size.Adı, John Purcell’di Alaska’da karşılaştım kendisiyle. Kendisini incile adamış 17 yaşında bir çocuktu. Ben onunla tanışmadan önce lise hayatını bir sene bekletip kendini incili anlamaya adamış, tevrat da dahil olmak üzere hemen hepsini ezberlemiş, tanrıdan uzaklaştığına bir an bile inanmamış, bütün bunların yanında son derece iyi yürekli ve yardımsever bir hayat süren bir çocuktu. Neredeyse fanatik hristiyan bir aileden geliyordu ve ailesiyle –elbette- çok iyi bir ilişkisi vardı. Işte bu arada, benim Oscar Wilde okuduğumu görüp yanıma geldi, felsefenin ölü olduğunu, tek mutluluğun tanrı olduğuna ant içerek, sıradan ve güzel bir nutuktan sonra kendisine bakmam ve örnek almam gerektiğini, isa’nın yolundan şaşmamış bir kul olarak mutlak beyazlığı yaşadığını, sonsuz rahatlık ve mutluluğu kalbinde (kalbine giren kutsal ruh sayesinde) taşıdığını açıkladı.
Bir kelimesine bile inanmadım.
Sonra bir gün okula gelmemeye başladı. 4,5 gün sonra sararmış bir suratla karşıma çıktığında sordum neden okula gelmediğini. Cevaplamadı. On kez zorladım, cevaplamadı. Ben de tahmin etmeye çalıştım. Kendisi, isa huzurunda asla yalan söyleyemediği için tahminlerim doğruysa cevaplamak zorunda kalıyordu neyse ki. En sonunda tamamıyla anlattırdım da olayı.
Okulda, cadılar bayramı dolayısı ile herkesin farklı kostüm giydiği bir gün, kızın biri –ki ben de hatırlıyorum, çok beğenmiştim, çok açık bir fantazi hemşiresi kıyafeti giymişti okula gelirken. John da dayanamamış ve eve gidip mastrubasyon yapmıştı. Sonra okula gelmediği süre içinde sadece su ve kuru ekmek yiyerek kendisini cezalandırmış, üstüne isa tarafından ziyaret edilmiş(!) ve henüz affedilmeyeceği haberini almış, allak bullak olmuştu.

John’un bir daha asla tam anlamıyla mutlu olabileceğine inanmıyorum. koşulsuz mutluluğa dinle ulaşamayacağını anlayan bir insanın dindar kalmaya devam etmesinin tek sebebi koşulsuz mutluluğu öldükten sonra yakalama umudunu da sadece dinin vermesidir.

Şunu anlatmaya çalışıyorum; koyunlar bir ömür boyu mutlu yaşasalar bile, kesilecekleri an tüm hayatları boyunca kandırıldıklarını farkederek ölürler. Ne düşündüğünüzü tahmin ediyorum: “böyle bir örnekle neyi ispatladığına inanıyorsun, gerçekten mutlu olduğuna benim de inandığım bir çok örnek verebilirim” diye düşünüyorsunuz. Öyleyse ben de size şunu söylüyorum.

Tüm hayatınız boyunca mutlu olmanın tek yolu; hayatla hiç bir bağınızın ve anlayışınızın kalmamasıdır. meczup olmakla mutlu olabilirsiniz mesela ama hayatta "en yüce" diye nitelendirilen "aşk", "sevgi", "sanat eserleriyle karşılaştığınızda hissettikleriniz" gibi duyguların hepsi sizi elinizdeki mutluluğu kaybettirecek bir sonraki düşünceye yöneltecektir.

Peki ne yapmalı?
Hiç bir şey yapamazsınız. Yalnızca neyi elde edemeyeceğinizden tam olarak emin olursanız, ona ulaşmak için çaba sarfetmekten vazgeçer, aslında peşinde olduğunuz şeyin anlık tatmin olduğunu anlarsınız. Hayatta olabileceğiniz en iyi şey, ne zengin olmak, ne iyi bir eşe sahip olmak ne de şan şöhrettir. Eğer hayatta tam anlamıyla gerçekçi olabilirseniz olabileceğiniz en iyi şeyi olmuşsunuzdur. Ondan hemen sonra da pragmatik olmak gelir –ki o da bonustur.

5 comments:

  1. bi sorum olcak: şimdi bi sonraki mutluluğu ararken elimizdeki mutluluktan olcaz ya.. peki mutluluk filan aramasak da gerçekçi olsak -senin dediğin gibi- o zaman büyük mutluluğu yakalayabilir miyiz? yoksa 'boşver büyük mutluluğu' mudur olay?

    ReplyDelete
  2. Boşver evet, anlık tatmin olabilir hep.

    ReplyDelete
  3. you are not the content of your wallet diyosun yani..

    ReplyDelete
  4. Tiny Point of View,
    Kareli defterlerimden birine, Eksik Nokta
    diye bir şey yazmışım.Yakın hissettim seni
    kendime, bıdıbıdı..

    Orda, unutkanlığımdan bahsetmişim, genelde
    anahtarlarımı,cüzdanımı,otobüs kartımı unuturum, çöplere bakarım en son geçtiğim
    yerlerden,bir tuvalet,bir çekmece,masa..
    B12 eksikliği de diyorlar bazen, ben eksik
    nokta gibi görmüşüm durumu,hayret bir şey

    Hatta sana şu yorumu gönderdikten sonra, ne
    yazdığımı unuttuğum için, gidip defterimin
    içindeki kare kutucuklara bakacağım,
    yırtıp atmamış olmayı umuyorum,
    yoksa senin tezine göre
    mutlu olacağım
    gerçekten

    teşekkürlerden nasibini almak istemişsin
    ben de teşekkür edenlerden nasibimi almak
    istiyorum. Siya siyabend adlı grupla, tanışmama neden olduğun için.
    o-yalan buyalan adlı şarkıyı gönderirsen
    sevgiline veya kız arkadaşına veya zıpladığın
    klüpte bir kadına,bu beni seviyor der
    çünkü o zaman dürüstlük
    gelebilir aklına:)

    ÇOK SAĞOL..

    Nora Angelova

    ReplyDelete
  5. Çok güzeldi yorumun, teşekkür ederim Nora..

    ReplyDelete